30 Eylül 2007 Pazar

Hostel : Part II

Beth (Lauren German), Whitney (Bijou Phillips) ve Lorna (Heather Matarazzo) resim kursu ya da dersi alan öğrencilerden üçüdür. Beth ve Whitney yakın arkadaştır. Lorna'ysa çekinik bir tiptir. Bayan modelleri Axelle (Vera Jordanova) güzel ve alımlıdır.

Beth ve Whitney Prag turu yapmak isterler. Beth Lorna'ya da geziden bahsetmek ve onu davet etmek zorunda kalır. Üçü birlikte trene biner ve trende Axelle ile karşılaşırlar. Trendeki abuk subuk olaylar sonucunda Axelle de kızların kompartımanına gider ve onları Prag yerine Slovakya'da her sene gittiği kaplıcalara gitmek için ikna etmeye çalışır. Kızların da morali bozuk olduğundan bunu kabul eder ve Axelle'in rehberliğinde kalacakları otele kadar giderler.

İlk günün akşamı festivale katılırlar. Festivalde çok nazik biriyle karşılaşan Lorna sandal yolculuğuna çıkar. Ancak geri dönemeyecektir..

Beth ve Whitney otele geri dönerken Axelle Lorna'yı beklemek için festivalde kalır. Ertesi gün Lorna hala dönmemiştir ama kızlar güvende olduğunu düşünerek kendi eğlencelerine bakarlar. Sıcak havuzda yüzerken birden etraf sessizleşir. Beth koca yerde tek başına olduğunu farkeder. Whitnet festivalde tanıştığı adamla daha önceden gitmiştir. Beth korkmaya başlar ve havuzdan çıkar. Birden etrafında siyah giyimli adamlar belirir. Beth kaçmaya çalışır ve ormana gider. Burda sokak çocuklarının saldırısına uğrar ve Axelle ile birlikte gelen Sasha sayesinde çocuklardan kurtulur. Axelle Beth'i Sasha'nın evine götürür ve onu giydirir. Dinlenmesini söyleyip odadan çıktığında Beth siyahlı adamların eve girdiğini görür. Aslında Axelle de onlarla birliktedir. Beth yine kaçmaya çalışır ama yakalanır.

Bir odaya götürülmüş ve bağlanarak bir sandalyeye oturtulmuştur. Arkadaşı Whitney ise yan odada çığlık çığlığa bağırmaktadır. İki genç kızın karşısında onları öldürmek için para ödeyen iki adam vardır.


Axelle'in görevi bu ekibe insan getirmektir. Kızları götürdüğü otele kadar her şey önceden ayarlanmıştır. Sasha ise bu grubun başıdır.

Beth gözleri açıldığında karşısında Stuart'ı (Roger Bart) bulur. Stuart'la tesadüfen festivalde tanışmıştır ve onu karşısında görünce şaşırır. Stuart Beth'i kurtaracağını söyler önce. Ama sonra bu işten zevk aldığını farkeder ve Beth'i çözmez. Stuar güç peşindedir. Beth bunu anlayınca onun suyuna gider ve ellerini çözdürmeyi başarır. Bu sayede Stuart'tan kurtulup onu bağlamayı başarır. Ancak odadan çıkmaya çalışırken ekip gelir. Ama Beth'in gözü pektir. Burdan kurtulmayı başaracaktır..

1408

Mike Enslin (John Cusack) otel otel dolaşıp en perilisi ve korkuncu hangisi goren ve bunlarla kitaplar yazan biridir. En son New York'ta 1408 numaralı odasıyla ün salan Dolphin otele gitmeye karar verir. Ama otel müdürü Bay Olin (Samuel L. Jackson) Mike'ın 1408 numaralı odada kalmasını istemez. Şimdiye kadar o odada kalan her müşteri bir şekilde ölmüş, müdür de kurtuluşu odayı mühürletmekte bulmuştur. Otel hizmetleri gereği oda sadece ayda bir kere açılıp temizlenir ve 10 dakikalığına havalandırılır.

Mike her şeye rağmen odada kalmak ister. Zaten her şeyin bir kandırmadan ibaret olduğunu düşünür. Bunları okuyucularıyla paylaşmalıdır..






Sonunda Bay Olin'i ikna eder ve odaya çıkar.

İlk izlenim çok sadedir. Bu odanın gizemli olduğuna inanmak zordur. Mike odaları dolaşırken birden müzik çalmaya başlar ven böylece oda kendini gösterir. Mike'ın karşılaşacağı çok şey vardır daha.. Bu odada ölen insanlardan bazıları, daha önce ölen kızı, Mike'ı öldürmeye çalışan biri..

Mike artık odadan çıkması gerektiğini düşünür ve telefona sarılır. Ama telefondaki kadın ona odadan çıkamayacağını söyler. Kapılar açılmamaktadır. Pencereden çıkıp en yakın odaya girme düşüncesiyse bulunduğu katta tek oda olduğunu farketmesiyle altüst olur.. Bu odadan çıkış yoktur..

28 Eylül 2007 Cuma

Evan Almighty

Evan Baxter (Steve Carell) haber sunuculuğundan senatörlüğe yeni terfi etmiştir. İlk gün önüne bir sürü dosya konur ve bunları imzalaması istenir. Ekip arkadaşlarıyla birlikte işe girişirler ve Evan dosyaları eve götürür.

Terfisiyle birlikte ev de değiştirmişler ve kocaman büyük bir eve taşınmışlardır. Bir gün evin önüne bir paket gelir. İçindekilere anlam veremez ve paketi bahçede bırakırlar.

Birkaç gün sonra koca bir paket daha gelir. Bu pakette sarı ağaçtan yapılmış tahtalar vardır. Evan bu işe bir anlam veremese de paketlerin ardı kesilmez.

Paketlerin nerden geldiğini anlamaya çalışırken birden Tanrı belirir. Tabi o zamanlar Evan O'nun Tanrı olduğunu bilmez ve inanmaz. Tanrı'yla (Morgan Freeman) bir anda orda burda oluverince anlar ve araştırmaya başlar. Tanrı onun bir gemi inşa etmesini ve türleri tufandan kurtarmasını ister.

Bu arada senatör olarak katılması gereken işler de vardır ama tipi ilk günküne göre baya değişmiştir. Uzaması kesilmeyen ve traş olduğu anda tekrar çıkıveren sakalı ve bıyığı vardır. Saçları da cabası. Olaylardan haberi olmayan eşi Laura (Lauren Graham) Evan'ın bu yeni halini şaşkınlık içinde seyreder. Evan naparsa yapsın sakallarından, saçından ve Tanrı'nın giymesini istediği eski model kıyafetten kurtulamaz.

Her türden ikişer hayvan da Evan'ı takip etmeye başlamış ve hayatı onun için daha da zorlaştırmıştır.

Evan sonunda oğullarını da alır ve gemiyi inşa etmeye başlar. Çevredikiler ona gülse de tam da Tanrı'nın Evan'a fısıldadığı gibi 22 Eylül'de yağmur yağmaya başlamıştır. Ancak yağmur çok uzun sürmez. Bunun üzerine gülüşmeler başlasa da aslında tufan denen şeyin yağmurdan değil barajın yıkılmasından olacağı anlaşılır ve başta gülenler şimdi gemiye binmek için yarışa girerler.

Sonunda Evan, ailesi, komşuları ve bölgede yaşayan hayvanlar tufandan kurtulur. Senatoda da işler yoluna girer.

Lucky You

Huck Cheever (Eric Bana) iyi bir kumarbazdır. Aslında bunu hobi olarak değil meslek olarak seçmiştir kendine. Küçük yaşlarda öğrenmeye başlamış ve ustalaşmıştır. Ustası da babası L.C. Cheever'dır (Robert Duvall). Bazıları bu yüzden babasının gölgesinde kaldığını düşünür.





Bir gün Billie (Drew Barrymore) ile tanışırlar. Billie kendi halinde bir kızdır. Ablası onu uyarsa da Huck'la görüşmeye başlar. Billie bir mekanda şarkı söylemeye başladığı ilk gün Huck onu dinlemeye gider. Bu Billie'nin çok hoşuna gider ama sonra Huck'ın parası için onu ziyarete geldiğini anlar.

Huck senede bir düzenlenen yarışmalara katılmak ister. Bunun için 10.000 dolara ihtiyacı vardır ama bu kadar parası yoktur. Bu parayı kumarda kazanabilmek için de yine paraya ihtiyacı vardır.
Sonunda parayı kazanır. Şimdi önünde içinde babasının da bulunduğu kumar ustalarını yenmek vardır. Bakalım Billie ile arasını düzeltip 2,5 milyon doları kazanabilecek midir?

Bug

Agnes ve R.C., iki arkadaş, her zaman gittikleri cafeye giderler. Burda R.C.'nin arkadaşı Peter da vardır. Aslında R.C. Peter'la yeni tanışmıştır ve onu çok tanımaz. Ama Agnes'a ayarlamaktan da çekinmez bu yeni tanıştığı adamı.

Agnes tek başına ıssız, sessiz bir yerde oturmaktadır. Eski eşi hapistedir. 7 yıl önce çocukları kaybolmuş ve Agnes bunalıma girmiştir.



Eşinin hapisten çıktığını öğrenince biraz korksa da artık yeni bir arkadaşı vardır, Peter'la zaman geçirmeye başlarlar.

Peter ilk başlarda çok normal görünür. Zamanla cildinde kızarıklıklar görülür. Agnes sorduğunda evinde böcekler olduğunu ve ilaçlama yapmaları gerektiğini söyler. Evi ilaçlasalar da Peter'ın kızarıklıkları günden güne artmaktadır. Üstelik bu böcek işi Agnes'a da bulaşmaya başlar.

Peter daha önce orduda çalıştığını ve onu deney olarak kullanıp derisinin altına böcekler yerleştirdiklerini söyler Agnes'a. Bu şekilde altında böcek var diye dişini kerpetenle çeker. Gün geçtikçe evlerini dışarıya kapamaya başlarlar. Her yere alüminyum folyolar sererek böcek kovucu malzemeler eklerler.

Aslında bunların hepsi birer sanrıdan ibarettir. Agnes da Peter'ın her dediğine inanmış ve onun gibi psikopat olup çıkmıştır üstelik..

27 Eylül 2007 Perşembe

Knocked Up

Alison (Katherine Heigl) ve Debbie (Leslie Mann) şimdilik birlikte yaşayan iki kardeştir. Aslında Debbie evli ve çocukludur. Alison'sa işsiz ve evsiz olduğundan bir müddetliğine onların bahçesindeki kulübede yaşayan güzel kardeştir. Televizyon işine kabul edildiği gün abla kardeş kutlamak için bir bara giderler. Barda Ben (Seth Rogen) ve arkadaşlarıyla tanışırlar. Debbie kızının hastalandığını duyunca eve gitmek zorunda kalır. Alison'sa gecenin keyfini çıkarmak ister ve Ben'le barda kalır.

İçki içki üstüne içilince Alison ve Ben sarhoş olurlar. Sarhoşluğun verdiği keyifle Alison'ın kulübesine gider ve birlikte olurlar.

Şans bu ya, birlikte olurken yanlış anlamalar üzerine korunmazlar ve tık tık Alison hamile kalır.

Alison hamile olduğunu öğrenince o geceden sonra hiç görüşmediği Ben'i arar ve durumu anlatır. Ben biraz panik olsa da Alison'ın yanında olmaya kararlıdır. Bu sayede birbirlerini daha yakından tanımaya karar verir ve günleri birlikte geçirmeye başlarlar.
Ama bu kolay değildir. Tek gecelik ilişki sonrasında ayrı yollara giden iki insanın bebek yüzünden bir araya gelme çabaları zaman zaman komik zaman zaman acı olsa da sonunda başarırlar.

Ups! Sonunu hemen söyledim galiba :)

19 Eylül 2007 Çarşamba

Ocaens's Thirteen

Willie Bank (Al Pacino) ve Reuben (Elliott Gould) ortaktır ancak Bank Reuben'i aldatır ve her şeye el koyar. Reuben'in kalbi buna dayanamaz ve kalp krizi geçirerek yataklara düşer.
İşte bildik ekibimiz bu aşamada ortaya çıkar: Danny (George Clooney), Rusty (Brad Pitt), Linus (Matt Damon). Amaçları Bank'in Reuben'in de paralarını kullanarak yeni açacağı casinoyu soymak ve Reuben'e zaten kendisinin olanı geri vermektir. Tıkandıkları bir anda yine Terry'e (Andy Garcia) gider ve ondan yardım isterler.

Her yerden adamlar toplanır, paralar el değiştirir, planlar yapılır ve casinoya girilir. Bank'ın ruhu bile duymadan bir yandan casino denetleyicisi yerden yere vurulurken bir yandan hileli zarlar masalara konurken bir yandan da paracıklar hak sahiplerine dağılmaktadır.
Eğlenceli, renkli ve kesinlikle göze hitap eden bir film. Seyredin, tavsiye ederim! :)

16 Eylül 2007 Pazar

Flushed Away

Kahramanımız Roddy, güzel bir evde büyük bir kafeste yaşayan sevimli bir faredir. Ev halkı tatile gittiğinde Roddy kafesinden çıkar ve listesindeki her şeyi yaparak kendi kendine eğlenir. Akşam olup da uyumaya gittiğinde aşağıdan bir ses geldiğini duyar.

Korkuyla aşağı kattaki mutfağa iner. Garip sesler sonucunda musluktan bir lağım faresi çıkar:Sid.

Tombik Sid Roddy'nin evini çok beğenir ve her şeyden yemeye çalışarak salondaki geniş koltuklara yayılır. O akşam dünya kupası vardır ve onu seyretmek ister. Roddy başta onu gitmeye ikna etmek için uğraşsa da sorunu bu şekilde halledemeyeceğini anlar. Hizmetkar rolüne bürünerek önce jakuziye girmesini tavsiye eder ve onu banyodaki tuvalete götürür. Ama Sid daha önce tuvalet görmüştür ve onun jakuzi olmadığını bilir :) Roddy'i tuvalete iter ve sifonu çeker. Floşş!!
Roddy nerede olduğunu bilemez. Etrafını sülükler sarar. Onlardan kaçarken kendini fare şehrinde bulur. Burası çok eğlenceli bir yerdir ama Roddy evine gitmek ister. Onu evine götürebilecek tek kişi vardır: Rita.

Roddy Rita'nın yerine gidip ona derdini anlatırken Rita'nın düşmanları da oraya gelir. Roddy'nin sakarlıkları sonucunda Rita'nın saklandığı yer ortaya çıkar ve Toad'un adamları Rita ve Roddy'i yakalar. İstedikleri Rita'daki yakuttur. Rita yakutu vermek istemese de Roddy sayesinde yakutun Rita'nın cebinde olduğunu öğrenir ve onu alırlar.

Toad'un adamları Whitey ve Spike yakutla birlikte Rita ve Roddy'yi de alıp üstada götürürler (Toad). Rita'nın el çabukluğu ve becerisi sayesinde Toad ve adamlarından kurtulurlar ama bunu yaparken kaçmakta kullanmak üzere ana kabloyu da alıp giderler.




Toad için önemli olan yakut değil ana kablodur çünkü haince planları vardır. Kurbağa Toad aslında farelerin hiçbirini sevmez ama aklındaki planı gerçekleştirebilmek için fare şehrinde yaşamaktadır.

Rita ve Roddy güzel sahneler içinde kurbağalardan kaçarlar ve sonunda Roddy'i evine ulaşır.

Sid evin altını üstüne getirmiştir ve dünya kupa maçını seyretmektedir. Tuvaleti olmasına rağmen devre arası olmadan tuvalete gitmeyi reddeder. Bunu duyan Roddy'nin kafasında şimşekler çakar. Toad'un niyetini anlamıştır, şimdi Rita ve diğerlerini kurtarmak için fare şehrine geri gitmesi gerekmektedir..
Bu eğlenceli filmi seyretmeniz tavsiye olunur :)

13 Eylül 2007 Perşembe

Death Proof

(Resimler www.images.google.com.tr'den alınmıştır)

Resimdeki sırasıyla; Arlene/Butterfly (Vanessa Ferlito), Shanna (Jordan Ladd) ve Jungle Julia (Sydney Tamiia Poitier) hep birlikte Shanna'nın babasının göl evine gitmek için yola çıkarlar. Eve giderken yolda her zamanki barlarına uğrayıp arkadaşlarıyla buluşur ve vakit geçirirler. Jungle Julia sosyetedendir ve yoldaki panolarda kocaman resimleri asılıdır. Bir radyoda dj lik de yapmaktadır. O günki programında akşam x barda Butterfly ile birlikte olacaklarını ve Butterfly'a bir içki ısmarlayıp da söylediği şiiri ilk kim okursa Butterfly'ın kucak dansı yapacağını söyler. Butterfly'ın bundan haberi yoksa da zaman içinde öğrenir.

Akşam kimse ona bulaşmaz. Sonra aynı barda sevmedikleri Pam'le barda oturduğunu gördükleri bir adam, Stuntman Mike (Kurt Russel) gelir ve şiiri Butterfly'a söyler. Aslında daha önce dans ettiğini ve geciktiğini söyleyerek Mike'tan kaçma fırsatı vardır ama onun korkak sıfatını yememek için Butterfly dans etmeye karar verir.

Barın ortasına geçip seksi bir dans gösterisi sunar. Daha sonra kızlar arabalarına binip göl evine giderken Pam de Mike'ın ölüm geçirmez arabasına biner. Mike dublör olduğunu söyler ve arabası da ona göre döşenmiştir. Pam pleksiglas bir küpün içinde kalır. Pam'ın evine giden yol ayrımına geldiklerinde Mike'ın asıl niyeti belli olur. Arabasının sağlamlığına güvenen Mike arabayı sağa sola savurarak Pam'in öldürücü darbeler almasını sağlar.

Onunla işi bitince diğer kızların peşine düşer. Kızlar fıçı gibi sarhoştur ve yüksek sesle dinledikleri müzik eşliğinde arabalarını sürerler. Mike onlara yetişir ve önlerine geçer. Daha sonra önlerinde durup ışıkları kapatır. Kızların arabası ona yaklaşınca o da arabasını hızla kızlara doğru sürer ve adeta onları biçerek üzerlerinden geçer.

Kızların hepsi ölmüş Mike'sa ufak tefek yaralarla hastaneye kaldırılmıştır. Polis Mike'ın suçlu olduğunu düşünse de gerçekte görünen sarhoş kızların hızla Mike'ın arabasına çarptığıdır. Polis bir şey yapamaz..

Bir kaç ay sonra Mike hastaneden çıktığında dolaşırken başka kızlar bulur. Abernathy (Rosario Dawson), Lee (Mary Elizabeth Winstead) ve Kim (Tracie Thoms) arabalarıyla tatile çıkmaktadır. Abetnathy ve Kim de dublördür ve yine dublör olan Zoe'yi (Zoe Bell) de çağırarak bir cafeye giderler. Onlar tıkınırken Mike da onları dinler. Zoe'nin rüyalarındaki araba satılıktır ve deneme sürüşü için adamla konuşmaya giderler. Mike da peşlerinden.
Arabayla deneme sürüşüne çıkarlarken Lee'yi adamla bırakırlar. Zoe'nin isteği ellerinden arabanın ön kaportasına bağlanmak o Kim arabayı kullanırken hız yapılmasıdır. Bu şekilde bağlanıp hız yaparlarken Mike onlara yetişir ve arabayı savurmaya başlar. Zoe'nin elleri çözülmeye başladıkça hızla giden arabanın üzerinde kalması zorlaşır. Zorlu bir kovalamaca sonrasında kızlar Mike'ın üstesinden gelmeyi başarır.

Mike tepetaklak olur. Kızlar hırslarını alamaz ve yaralı Mike'ı arabadan indirip onu dövmeye başlarlar. Hırslarını alana kadar dayak patak köstek, ellerine ne geçerse onla vurur ve Mike'ın haşatını çıkarırlar.

Filmin başında kızlara işkence eden Mike'ın sonunda hak ettiğini bulmasını izlemek müthiş keyifliydi. Valla sinirli kadının elinden kaçmak ne kadar zor, erkekler buyursun izlesin görsün :)

11 Eylül 2007 Salı

Sunshine


Capa, Corezon, Kaneda, Cassie, Trey, Mace, Harvey, Pinbacker ve Searle bir uzay aracında güneşe doğru hareket etmektedir. Bu 9 kişinin görevi sönmekte olan güneşe gitmek ve dünyada hazırlanan bombayı güneşin içine yollayarak patlatmak böylece güneşi eski parlaklığına ve ısısına getirmektir.

Onlardan önce Icarus 1 gemisiyle aynı görev için yola çıkmış olan grup başarısız olmuş ve onlardan bir daha haber alınamamıştır. Bu yeni grup Icarus 2 gemisiyle bir öncekinden daha kuvvetli bir bombayla yola çıkmıştır. Ancak bu dünyadaki son rezervlerdir dolayısıyla başka bomba şansları olmayacaktır.

Güneşe doğru ilerledikçe dünyayla aralarındaki mesafeden ötürü bir noktadan sonra artık dünyayla iletişimleri kesilecektir. Dünyaya son mesajlarını göndermeleri için az bir zamanları vardır ve Capa (Cillian Murphy) 1 saatini içerde geçirerek bütün zamanı harcar..Bu yüzden Mace'le (Chris Evans) kavga ederler.

Searle (Cliff Curtis) frekansları dinlerken tanıdık bir ses duyar. Bu ses Icarus 1'in yardım çağrısıdır. Icarus 2 mürettebatında büyük bir heyecan olur ama Icarus 1'e gidip onlara yardım etmek ve asıl görevlerini tehlikeye atacak her türlü hareketten uzak durmak gibi iki farklı fikir vardır. Tartışma yaşansa da son kararı Icarus 1'in bombasına ihtiyaçları olup olmadığına karar verebilecek kişi olan fizikçinin, yani Capa'nın vermesi beklenir. Capa Icarus 1'e yardım etmeye karar verir.

Herkes uyurken Trey (Benedict Wong) bütün ayarlamaları yapar ve rotayı Icarus 1'e yönlendirir. Ama unuttuğu bir şey vardır. Rotayla ilgili bütün hesapları tam olarak yapsa da geminin dış gövdesini kaplayan yansıtıcıların açısını değiştirmeyi unutmuştur. Rota değiştiğinde yansıtıcılar uygun açıda olmadığından dış gövde zarar görür. İki kişinin dışarı çıkıp panelleri tamir etmesi gerekir. Bu kişiler de 1. kaptan Kaneda (Hiroyuki Sanada) ve Capa'dır. 2 mürettebatın dışarı çıkabilmesi için geminin döndürülmesi ve hasarlı bölgenin mümkün olduğunca gölgede bırakılması gerekir.

Ama Icarus 2 de zeki bir beyindir ve görevi engelleyebilecek her türlü durum karşısında kendi emirlerini kendisi verebilmektedir. Üstelik gemide her şeyi sabote edebilecek biri de vardır..

Başlangıçta çok güzeldi. Çünkü ne zamandır bir uzay filmi seyretmemiştim. Güneşin görüntüleri çok güzeldi. Ama beklediğim etkiyi alamadım yine de filmden. Sonlara doğru salaklaştı. O adam nerden çıktı gibilerinden :)

Yine de fena film değildi. İyi seyirler!

8 Eylül 2007 Cumartesi

The Ex (Fast Track)

Tom Reilly (Zach Braff) ve Sofia Kowalski (Amanda Peet) bebek beklemektedir. Sofia doğumdan sonra işini bırakacak ve aileyi Tom geçindirecektir. Tom şimdilik aşçı olarak çalışsa da o talihsiz gün patronuyla konuşup şefliğe terfi etmeye çalışacaktır. Talihsizdir çünkü tam da o gün Sofia'nın sancıları başlar ve hastaneye gider. O sırada patronunun iş arkadaşlarına ve kendisine kötü davranmasına katlanamayıp patronunun üzerine sos sıkmaya başlar. Bunun neticesinde işinden olur..

Böylece Tom ve Sofia ailesinin yanına döner. Sofia'nın babası Bob (Charles Grodin) reklam şirketinde çalışmaktadır ve daha önce Tom'a kendisiyle çalışmasını teklif etmiştir. Tom talihsizlikler neticesinde bu işi kabul etmeye karar verir.

İş yerinde Sofia'nın eski erkek arkadaşı Chip Sanders (Jason Bateman) da çalışmaktadır. Chip ilk günden itibaren Tom'a hayatını zindan etmeye çalışır. Ama sessiz ve derinden. Herkes Chip'in çok iyi niyetli olduğunu düşünürken Chip sürekli olarak Tom'a sabotaj yapar.

Hardal sosuyla ilgili reklam fikirlerinden en çok Tom'unki beğenildiğinde Chip Tom'un hazırladığı kasetin üzerine başka görüntüler çekmesi için kameranın içinde bu kaseti bırakır vs. Bütün bunlar olurken ve sadece Tom Chip'in kötülüğünün farkındayken Sofia'yla epeyce tartışırlar ve Sofia ailesinin evine gider.

Neticede Tom Sofia'ya Chip'in gerçek yüzünü göstermeyi başarır ve film de mutlu sonla biter.

Ha bu arada Tom evde oturup bebeğe bakmaya Sofia da çalışmaya karar verir, mutlu mesut yaşarlar :)

4 Eylül 2007 Salı

Breach

Eric O'Neill (Ryan Phillippe) FBI'da çalışan ajanlardan biridir. En büyük isteği işinde yükselmektir. Bir gün iki ajandan teklif alır. Yeni görevi Robart Hanssen (Chris Cooper) için çalışmak ve ona yardımcı olmaktır. Aslında asıl görevi ajanlarla çalışıp Robert'ın Sovyetler Birliği'ne bilgi sattığını kanıtlamaktır.

Bu işte Kate Burroughs (Laura Lindley) ile çalışmaktadır. Eric işe önce Robet'ın güvenini kazanmakla başlar. Eric çok zekidir ve Robert'ın halledemediği çeşitli bilgisayar işlerini hallederek onun dikkatini çekmeyi başarır. Aslında kendini ve eşini tehlikeye atmaktadır çünkü Robert da zekidir..
Bence güzel bir filmdi. En azından kişilik sahibiydi bu film.

Live Free Or Die

John Rudgate, Ruggate, (Aaron Stanford) deli dümbül biridir. Film Ruggate'ın Marcus'la (Peter Anthony Tambakis) bir cafede buluşup sahte sürücü belgelerini alıp satmaya çalışmasıyla başlar. Marcus çalma riskine girip de sonucunda çok para kazanmadığını görünce Ruggate'a küfürler savurarak ordan ayrılır. Kahramanımız (!) Ruggate'sa başka işler peşine düşer..

Markette alışveriş yaparken eski arkadaşlarından Langrad'le, mavi montlu, (Paul Schneider) karşılaşır. Langrad'a U-Lock'ın miras kaldığını öğrenince onunla takılmaya başlar. Langrad biraz safça bir arkadaştır ve Ruggate ne derse inanır. Ama Langrad'ın kız kardeşi Cheryl (Zooey Deschanel) cin gibidir (görüldüğü gibi hem cin hem güzel) ve Ruggate'ın her girişimini engeller.

Ruggate bir barda oturmuş Langrad'ı birlikte çalışmaya ikna etmeye uğraşırken Oldfield (R.E. Rodgers) Ruggate'a takılır. Ruggate önce Langrad'a kimseden korkusunun olmadığını ve Oldfield'ı alt edebileceğini söylese de olası bir kavgadan fellik fellik kaçmaktadır. Bu işi başka türlü halletmek için Langrad'le alışverişe çıkar ve iki kutu fren yağı alarak Oldfield'ın evine gider. Su deposunu açar ve iki kutuyu da su kanalına döker. Tam da o saatlerde Marcus yeni iş yeri olan barda bilmeden bozuk midyeleri servis etmektedir. Yegane müşterisi de Oldfield'dır. Oldfield bardan eve gelince arabadan zorlukla iner ve eve girmeye çalışır.

Bundan sonraki sahne Oldfield'ın ambulansla hastaneye götürülmesi esnasında Ruggate'ın tam da ordan geçmesidir. Fren yağlarının çok zehirli olduğunu öğrenmiş ve panzehir olarak önerilen sirkeyi Oldfield'a yetiştirmeye çalışmıştır. Ama çok geçtir. Oldfield ölmüştür ve Ruggate bu cinayeti kendisi işledi sanır..

Fren yağlarını aldığı dükkana çek vermiştir ve cinayeti işleyenin kendisi olduğu anlaşılmasın diye Langrad ile birlikte bu dükkanı soyup çeki almaya karar verir. Ancak dükkanda güvenlik alarmı vardır ve bunu etkisiz hale getirebilecek tek kişi Gazaniga'dır (Ebon Moss-Bachrach). Gazaniga'yla anlaşılır ve dükkana girilir.

Sonuçta çeki alırlar ama bu sefer de polis hırsızların peşine düşer.. Anlaşma için Ruggate minibüsünü Gazaniga'ya verir. Polis minibüsün peşine düşünce Gazaniga'yı yakalar ve yine bir sürü aksilik sonrası polis memuru orda ölür. Bu sefer minibüs sahibi katildir düşüncesiyle polisler yine Ruggate'ın peşine düşer..

Anlatması bile uzun oldu ki daha bahsetmediğim bir sürü şey var. Bence çok gereksiz bir filmdi. En azından benim tarzım değildi. Vakit geçirmek için eğlenceli bile denemezdi. Salak sulak anlamsız filmleri severseniz izleyin aksi taktirde hiç zahmet etmeyin derim.
Resimler imdb ve google'ın images sayfalarından her zamanki gibi..